Anne olma günü yaklaştıkça, kadında oluşan fiziksel değişikliklerle beraber, geçici ya da sürekli olarak kişiliğini oldukça önemli bir biçimde etkileyebilecek ruhsal değişiklikler de meydana çıkabilir. Genç kadın, bu değişimlerden allak bullak olabilir. Esenlik içinde yaşayan bir kadının birdenbire endişeli ve melankolik bir insan haline dönüşümünü bu duruma örnek olarak verebiliriz. Genç anne, yeni bir varlığa can vermekten gurur duymakla beraber, çocuğuyla bağlantısının zayıfladığı tasasına kapılır. Gerçekten de bir çocuğu dünyaya getirmek aynı zamanda onu kendinden uzaklaştırmak demektir. Bu nedenle, annenin bilinçaltına, çocuğunu, kendinden koptuğu anda kaybedeceği fikri usul usul yerleşir. Bu bekleyişin doğurduğu ruhsal baskının, hem kendisine hem de çocuğuna karşı duyacağı tasalanma biçiminde meydana çıkması anlayışla karşılanmalıdır. Annede çocuğunu kaybetme ya da anormal bir çocuk doğurma korkusu vardır. Annedeki vücut çizgilerinin bozulması korkusu, tam anlamıyla dişice bir endişedir. Bu tür tasalar doğal olmakla beraber, bu duygu çok şiddetli bir biçimde kendini gösterirse, genç kadının anneliği bir türlü kabullenemediğini ya da ta çocukluk devrinde yerleşmiş bazı nedenler dolayısıyle bu tür bir duyguya kapıldığı sonucuna varmak gerekir. Zaman geçtikçe ve çocuk da varlığını duyurdukça bu endişeler genellikle, kaybolur.
Kadınların çoğu, gebeliklerinin ilk aylarında kendilerinde suçluluk duygusu uyandıran bir düş kırıklığı duyarlar. Oluşmakta olan varlığın "kendi" çocukları olduğunu bir türlü algılayamazlar, bu nedenle de içlerini bir sıkıntı duygusu kaplar.
İlk aylarda sürekli olarak kendini gösteren tedirginlikler kaybolur, çocuk hareket etmeğe başladıkça bağımsız bir varlık olarak kendini belirttikçe genç kadın, anneliğinin elle dokunulur bir kanıtını elde etmiş olur. işte o zaman, "yavrusunu" düşünmeğe başlar. Olgunluğa erişmemiş "çocuk-kadınlar" annelik devrelerini kabukları içine çekilerek geçirirler. Çocukiarıyle dopdolu bir yaşam sürerek, dış dünya ile ilgili her etkinlik ve sorumluluktan sıyrılmalarına izin verildiğini sanırlar, her şeyin kendi-
leri sayesinde olduğu fikrini benimserler. Başta kocaları olmak üzere, herkesten tüm özen ve sevecenliklerini kendilerine göstermesini beklerler. Oysa, daha olgun ve daha etkin kadınlar, o anda kendilerini gerçeğin kucağına atarak gelecekte yaşamağa ve çocuklarını, kişilikleriyle kendilerini dünyaya kabul ettirmeği bilecek olağanüstü birer varlık olarak görmeğe başlarlar bile.
7 Haziran 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder